MEŞRU MÜDAFAA
(Aşağıdaki yazı bir temyiz dilekçesidir. İki kişinin ölümü ile sonuçlanan olayda A.. Ağır Ceza Mahkemesi'nce sanığa 36 yıl hapis cezası verilmiş, bu karar istinaf mahkemesince onanmıştır. Bu dilekçe istinaf mahkemesi kararının temyiz edildiği dilekçedir. Dilekçe de anlatıldığı üzere, aslında olay tamamen meşru müdafaadır.)
YARGITAY İLGİLİ CEZA DAİRESİ'NE
Gönderilmek Üzere
... BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BİRİNCİ CEZA DAİRESİ'NE
DURUŞMA TALEPLİDİR.
AÇIKLAMALAR.
Yerel mahkemenin, müvekkile ceza verilmesine ilişkin kararına karşı yaptığımız istinaf başvurumuz, istinaf mahkemesice reddedilmiş ve tutukluluğun devamına karar verilmiştir. İstinaf mahkemesi kararı da, yerel mahkeme kararı da açıkça hatalıdır ve bozulması gerekmektedir. Şöyle ki;
- Öncelikle belirtmek isteriz ki, İSTİNAF DİLEKÇEMİZDE DURUŞMA TALEP ETMEMİZE RAĞMEN İSTİNAF MAHKEMESİNCE DOSYA ÜZERİNDEN KARAR VERİLMİŞTİR. AYRICA VE ÖZELLİKLE BELİRTMEK İSTERİZ Kİ, İSTİNAF MAHKEMESİNİN GEREKÇELİ KARARINDA GEREKÇE YOKTUR. BU YÖNEYLE KARAR ANAYASAL ANLAMDA HÜKÜM NİTELİĞİ TAŞIMAMAKTADIR. YEREL MAHKEMENİN MÜVEKKİLE CEZA VERMESİNİN ASIL GEREKÇESİ İSE, GEREKÇELİ KARARDA BELİRTİLMESE DE, OLAYDA İKİ KİŞİNİN HAYATINI KAYBETMESİ SEBEBİYLE, TOPLUM BASKISI VE KAYGISI NEDENİYLE, OLAY MEŞRU MÜDAFADIR, SANIK ÇARESİZ KALMIŞ MECBURİYET SONUCU KENDİNİ KORUMAK İÇİN ATEŞ ETMİŞTİR DİYECEK İRADEYİ GÖSTEREMEMESİ, BUNA CESARET EDEMEMESİDİR. Mahkemenin yazdığı gerekçeye kendisinin de inanmadığı, karar okunduğunda net olarak hissedilmektedir. Mahkeme adil bir karar vermeye cesaret edememiştir. Müvekkilin sabıkasız oluşu ve yargılamadaki samimi beyanları karşısında, olay meşru müdafaa olmasına rağmen, takdiri indirim dahi yapılmamasının sebebi de budur. Fakat şunu belirtelim ki olayı bilen insanlar nezdinde müvekkil aklanmıştır. Müvekkilin haklılığı ve çaresizliği çevrede de bilinmektedir. Toplum vicdanında mahkum olan mahkemeler olmuştur.
- Maktüllerin, hak tanımaz, vicdandan yoksun kişiliklere sahip olduğu, olay öncesinde de müvekkili tehdit ettikleri, hatta başka insanları da tehdit ettikleri, hak tanımaz kişilikleri ile insanları yıldırdıkları bir gerçektir. Bunlar dosya kapsamında da mevcut olduğu gibi araştırılmasını istediğimiz tüm hususlar araştırılmış olsa daha da netlik kazanacaktı. Müvekkil ve diğer vatandaşlar maktülleri şikayet etmesine rağmen, idare ve kolluk güçleri maktüllerin millete yaptığı haksızlık ve eziyeti önleyememiş, önlemekte yetersiz kalmıştır. İdare ve kolluğun bu yetersizliği ve maktüllerin hak tanımaz kişilikleri, onların daha da cesaretlenmesine sebep olmuş, bu cesaretin etkisi ile olay günü, müvekkil yeni bir eziyet ve saldırı ile karşı karşıya kalmış ve karşı karşıya kaldığı tehlike karşısında kendini korumak için ateş etmiş ve davaya konu olay cerayan etmiştir.
- Taraflar arasındaki husumet, dava konusu olayın bir yıl öncesine dayanmaktadır. Tanık H A, bir yıl önceki olayı, duruşma da, "ben kolay gelsin diyerek selam verdim, O. benim arkamdan gelerek sen kimin oğlusun diye sordu, ben de Kırbaşların torunuyum dedim, anana babana da söyle bir daha buralara koyun otlatmaya gelmeyin seni bir daha buralarda görürsem kafanı gözünü yararım, hastanelik ederim dedi. Ben kendisine bir şey demedim, olay yerinden uzaklaştım. 1 gün sonra karakola gidip şikayetçi olduk, 1-2 gün sonra da E. ile birlikte koyunlarımızı karıştırarak beraber gütmeye başladık... Öldürme olayının meydana geldiği yere yaklaşık 100-150 metre mesafede dağın başındayken akşam üzeri O., T. ve A. traktörle yanımıza geldiler. T.'in sırtında siyah kısa dipçikli pompalı vardı, A.'nin elinde sopa vardı, O. sonradan siyah bir tabanca çıkardı ilk başta elinde bir şey yoktu. Traktörü O. Ç. kullanıyordu. O. bana ben seni geçen hafta uyarmadım mı amına koyduğumun çocuğu niye buralara geliyorsun dedi, etrafımıza çevirmeye başladılar dayım da ne oluyoruz dedi, O. belinden siyah renkli tabanca çıkardı, dayıma sen H.'ın hakimi, savcısı mısın sen kaç paralık adamsın amına koyduğumun çocuğu dedi, sizi bir daha buralarda görmeyeceğim dedi, ben Akpartiliyim benim param da bitmez mermim de bitmez dedi, benim bindiğim arabaya siz binemezsiniz dedi, dayım da ortamı yumuşatmak için biz de eşeğe bineriz dedi, bir daha buralara gelmeyeceksiniz gelirken de 50 kere düşüneceksiniz şimdi buradan siktirin gidin bir daha sizi gözüm görmesin dedi, biz olay yerinden uzaklaştık. T. kısa dipçikli pompalısını benim bağrıma dayadı, benim için bacakları nasıl titriyor diye kendi aralarında konuştular, dayım için de O. hatırladığım kadarıyla sağ omzuna silahını dayadığı için bak bunun rengi de nasıl kırmızıya döndü dedi. ilk olayda şikayetçi olmuştuk, baktık jandarma bir şey yapmıyor ikinci olayda şikayetçi olmadık" şeklinde anlatmıştır. Bu ifadeler sanığın beyanlarını doğruladığı gibi, bahsedilen şikayet ile de uyumlu olduğu, yerel mahkemenin gerekçeli kararında da belirtilmiştir.
- Maktüllerin bu tür eylemleri sadece müvekkile yönelik olmayıp, başkalarına da benzer eylemleri olmuştur. Tanık S. Ş. duruşmadaki beyanında. ''Sanığı tanımıyorum. Olaydan 25 gün önce Maktül T., oğluma buranın hayvanlarını çıkarın burada ben güdeceğim demiş. Daha öncede aramızda sorun yaşanmıştı, sadece evimizin köşesi kalmıştı oraya kadar kendi hayvanlarını güdeceklerini söylemiş. Oğlum cevap vermeden beni aradı. Ben 27 yıl boyunca kimseden şikayetçi olmadım, ilk kez bunlar hakkında şikayetçi oldum. E. Belekler köyünde olduğu için kendisini tanımam. T.'in anlaşılamayacak hırçın bir hali vardı, ne söylesem fayda etmiyordu ben de polisi aradım. Ben polisi ararken T. de babasını ve yakınlarını aradı. Hayvanlarımı kapatıp emniyete gidecektim 2 araçla önümü kestiler, bize bağırıp çağırdılar her türlü hakareti küfür ettiler. Olayın şokuyla ellerinde silah olup olmadığını hatırlamıyorum. Olay yerinde babasının olduğunu da sonradan öğrendim. Baktım bize yaka paça saldırıp küfür ediyorlar oğluma kameraya al delil olarak kullanalım dedim. 3 gün üst üste bu olaylar yaşandı olaylar genelde akşam saat 18.00 sıralarında mesaiden sonra yaşanıyordu. 3.gün benim hakkımda uzaklaştırma kararı aldırmışlar. Savcılık onlar hakkında bana karşı belli bir metreye yaklaşmamalarına karar verdi. 20 gün boyunca beni tehdit ettiler. Polis takibini yaptı ama istenileni yapamadı. Öldürme olayının detayını bilmiyorum, ben maktullerde silah olduğunu fark etmedim. Polis geldiğinde polis aracının önünde 100 metre ileriye gidip tekrar geri geldiler bu sebeple silahları olduğunu düşünüyorum. Koruma kararı alındıktan sonra 3 hafta daha bizim yaylada kaldılar daha sonra ayrıldılar, 1 hafta sonra da olay oldu. Sanığın avukatlarına da verdiğim video kayıtlarını polise de verdim." şeklinde beyanda bulunmuştur. Tanıkların bu ifadeleri, maktüllerin zalim ve hak tanımaz kişiliklerini net olarak ortaya koymaktadır.
- Aynı şekilde sanık, M. K'ya ait olup kendisinin ektiği tarlayı sürerken, maktül T.'in yanına geldiğini, traktörün tekerine vurarak hay anasını avradını siktiğim ben sana bu tarlayı ekmeyeceksin demedim mi dediğini, belindeki silahı göstererek, bu silahla adamın karısını altından alır kerane karısı yaparım, seni öldürür çuvalla götürür atarım dediğini, kendisinin korkarak, tarlayı sürmeyi bırakıp eve gittiğini anlatmıştır. Katılan G., eşim E.'a tarla sürerken sadece dikkat et hortum kırılmasın dedi, E.'ın kendisine cevap verip vermediğini duymadım diyerek olayı doğrulamıştır. Sanık Aynı şekilde, olaydan üç gün önce, sanık, olay yerinin bulunduğu yaylada hayvanlarını otlattığı sırada, maktül T.'in yanına gelerek, burada hayvanları otlatma dediğini, kendisinin de tartışmamak için tamam dediğini, bu tartışmaya maktüllerin afgan uyruklu çobanlarının uzaktan şahit olduğunu anlatmıştır. Yani, maktüllerin, sanığa yönelik saldırgan tavırları, hakaret tehdit ve eziyetleri olaya kadar devam etmiştir. Üstelik maktüllerin bu saldırgan tavır ve hak tanımazlıkları sadece sanığa yönelik olmayıp, aynı tavrı başkalarına da uygulamış, millete eziyet etmeye devam etmişlerdir. Bu tanık beyanları ve maktüller hakkındaki şikayetler ile sabittir. Yani maktüller saldırgan tavırları ile milleti korkutmuşlar ve yıldırmışlardır. Maktüllerin bu saldırganlıkları ve tehlikeli tavırları sebebiyle herkes gibi sanıkta korkmuştur.
- Sanık savcılıktaki ifadesinde, olay günü, maktüllerin araç ile hızla yanına geldiklerini gördüğünü, maktüllerin kendine zarar verebileceği düşüncesi ile ve herhangi bir olay yaşanmaması için, dağlık bölgeye doğru kaçmaya başladığını fakat maktüllerin araç ile önüne çıktığını, bu seferde aşağıya inmeye çalıştığını, maktül T.'in araçtan inerek video çekmeye ve sanığa doğru gelmeye başladığını, kendisini öldüreceğini söylediğini daha sonra maktül O.'ında araçtan inerek kendisine doğru gelmeye başladığını, onun da aynı şekilde kendisini ölümle tehdit ettiğini, maktül O.'ın bir elinde demir çubuk, diğer elinde tabanca olduğunu gördüğünü, paniğe kapılarak önce T. Ç.'na doğru ateş ettiğini, O. Ç.'nun silahına davrandığını görünce bir elde ona doğru ateş ettiğini söylemiştir. Sanığın beyanları samimidir. Olay yerinde hem sopa, hem demir çubuk bulunmuştur. Olay yerine, olaydan sonra gelen, katılan Gs. sopayı kendisinin getirdiğini, katılan Gm. ise demir çubuğu kendisinin getirdiğini söylemiştir. Sanık, kendisi olay yerinden ayrıldıktan sonra, olay yerine gelen katılanların bunları getireceğini bilemeyeceğine göre, katılanlar yalan söylemekte, sanık doğru söylemektedir. Mahkemenin gerekçeli kararında ise, demirin arazide tesadüfen bulunabileceği belirtilmiştir. Mahkemeye göre, sanığın doğru söyleme ihtilali bulunmamakta fakat demirin orada bulunması normal ve tesadüfi olarak değerlendirilmektedir.
- Yerel mahkemenin gerekçeli kararında, sanığın kovuşturma aşamasında anlattığı husus olan, maktül T.'in elinde silah olduğunu hususunu, soruşturma aşamasında hiç bir şekilde anlatmadığı belirtilse de, sanığın kovuşturma aşamasında, daha önce anlatmadığı olayları anlatması normaldir. Fakat asıl önemli olan, olayın meşru müdafaa olması için T.'in elinde silah olmasına gerek olmamasıdır. Maktüller iki kişi, sanık ise yalnızdır. Sanık tüm ifadelerinde, Maktül O.'ın elinde tabanca olduğunu, bunu görünce korkarak ateş ettiğini söylemiştir. Sanık, maktül O.'ın diğer elinde de, demir çubuk olduğunu söylemiş ve olay yerinde demir çubuk bulunmuştur. Maktüllerin olay öncesinde, hem sanığa hem başkalarına yaptığı eziyet, tehdit, hakaret ve zalimlikler ortada iken, sanık, maktüllerin kendisine zarar vereceğini, eziyet edeceğini, hatta silah, demir ve sopalarla gelmeleri karşısında, her şeyi yapabileceklerini düşünmekte ve korkmakta haklıdır. Maktüllerin iki kişi ve ellerinde demir çubuk ile silah olduğu düşünüldüğünde, sanığın tehlikeyi başka türlü önleme imkanı yoktur. Yani sanık maktüllerin, ayağına yada bacağına ateş ettiğinde, elinde silah bulunan maktül O.'ın sanığı öldüreceği açıktır. Sanıktan ve hatta kimseden, kendi hayatını tehlikeye atması, buna katlanması beklenemez. Sanığın elinde, av tüfeğinden başka kendini koruyacak hiç bir şeyi yoktur. Maktüller de ise, hem tabanca, hem demir çubuk ve sopa olduğu gibi, maktüller iki kişidir. Hal böyleyken sanığın kendini korumasına yönelik eyleminin orantısız olduğu düşünülemez.
- Yerel mahkemenin gerekçeli kararında, "sanığın maktüllerle aralarında, öldürmeyi gerektirebilecek husumet olduğunu vurgulamak için kovuştura aşamasında, ölenlerle aralarında önceden yaşandığını iddia ettiği olayların hiç birisini, soruşturma aşamasında anlatmadığı" belirtilse de, sanık savcılıktaki ifadesinde taraflarla arasında husumet bulunduğunu söylemiş, olayı anlatmış, buna ilişkin şikayette bulunduklarını söylemiş, sulh ceza hakimliğindeki sorgusunda ise, tanık H. A.'nun anlattığı olayı tüm detayı ile anlatmıştır. Taki sanık bunu anlatmamış bile olsa, bu olay sebebiyle jandarmaya yapılmış sikayet vardır. Ayrıca sanık susma hakkını kullanmamış olayı anlatmıştır. Savcının husumete ilişkin olayları ayrıntıları ile sorması gerekirdi. Neyse ki sanık özellikle sulh ceza hakimliğinde bunları açıkça anlatmıştır. Sanık tarafından anlatılan ve dosya kapsamı ile doğrulanan bu olaylar sebebiyle, sanık korkmakta ve maktüllerin kendisine zarar vereceğini düşünmekte haklıdır. Çünkü maktüller hem sanığa hem başkalarına sürekli eziyet etmekte, insanlara huzur vermemektedir.
- Sanık, savcılık ifadesi başta olmak üzere, tüm ifadelerinde, maktül T.'in araçtan inerek video çekmeye başladığını ve kendisini tehdit ederek üzere doğru geldiğini ifade etmiştir. Maktülün video çektiği hususu doğru olmasa, sanık böyle bir şey söylemez. Yalanının ortaya çıkacağını bilir. Daha doğrusu böyle bir şey aklına bile gelmez. Olaydan sonra sanık, olay yerinden hemen uzaklaşmıştır. Olay yerine ilk A. Ç. gelmiş, sonra Gm. ve en son Gs. Ç. gelmiştir. Her iki maktülün telefonu da olay yerinden, katılanlar tarafından alınmış ve istenmesi üzerine, olaydan bir buçuk gün sonra, katılan Gs'in dayısının oğlu H. A. G. tarafından jandarmaya teslim edilmiştir. Katılan A. Ç. babasının telefonunu hatıra için aldığını söylemiştir. Mahkeme ise gerekçesinde, katılan A.'nin telefonu delil karartmak için almış olduğunu düşünmenin acımasızca olacağını, katılanların delil karartma amacı olsa, maktül T.'in telefonunu da alacaklarını belirtmiştir. Fakat katılanlar zaten maktül T.'in telefonunu da olay yerinden almışlardır. Katılan Gm, eşi maktül T.'in telefonunun çaldığını ve telefonu açtığını, sonra yere bıraktığını söylemiştir. Fakat daha sonra telefonlar, H. A. G. tarafından jandarmaya teslim edilmiştir. Telefonunun şifresi de T.'in eşi tarafından mahkemeye bildirilmiştir. Aslında H. A. G.'in de resen tanık olarak dinlenip, telefonu kimin verdiğinin sorulması gerekirdi. Üstelik olay 23.05.2020 günü 15:30 civarı olmuş, telefon 24.05.2020 günü saat 23:20 de teslim edilmiştir. Yani olaydan bir buçuk gün sonra teslim edilmiştir. O da savcılığın istemesi ile olmuştur. Ayrıca, kimse babası can çekişirken ve yeni ölmüşken, hatıra kalsın diye telefonunu almayı düşünmez. Babasının öldüğüne bile inanamaz.
- Yerel mahkeme gerekçeli kararında, olaya ilişkin görüntü olsa bu katılanların lehine olacağını, görüntüyü silmeyeceklerini, maktülleri kimin öldürdüğünü bilmedikleri için delil olacağını belirtse de, bu yorum zorlama olup, hukukçu olmayanların bile mantıklı bulmayacağı bir yorumdur. Görüntülerin, maktüllerin, sanığa karşı haksız eylemlerinin delili olabileceğini, mahkeme düşünememiş olamaz. Taraflar arasında husumet bulunduğu, ayrıca doğru olduğunu düşünmesekte, katılan A.'nin olay yerine geldiğinde sanığı gördüğünü söylemesi karşısında, olayın failinin kimi olduğu bellidir. Taki katılanların, maktülleri öldürenin kim olduğunu videodan izleyip ve öğrendikten sonra, katılanların, eş ve babalarını öldürenin cezasız kalmaması için videoyu silecekleri açıktır. Kaldı ki, telefonlar sanık teslim olduktan sonra jandarmaya teslim edilmiştir. Ayrıca teslim edilen telefonların içeriğinin silindiği siber inceleme raporunda belirtilmiştir. Dolayısıyla katılanların sanık lehine olan delilleri kararttıkları açıktır.
- Yerel mahkeme gerekçesinde, maktüllerin çeşmedeki hortumu çıkarmak için gittikleri, bu sırada sanığın kendi bölgelerinde hayvan otlattıklarını gördüklerini, maktüllerin sanıkla konuşmak için yanına gittiklerini belirtse de, sanık, olay günü maktüllerin bölgesinde hayvan otlatmamaktadır. Katılan A. Ç., duruşmadaki beyanınında, "ölüm olayının olduğu yerde biz sanığın hayvan otlatmasına karışmayız, biz ölüm olayının olduğu yere çok nadir hayvan otlatmaya gideriz, olay yeri ile bizim hayvanlarımızın bulunduğu yer arası 5-6 km vardır" şeklinde beyanıyla, bunu açıkça ifade etmiştir. Dolayısıyla sanığın hiç bir tahrik edici eylemi olmamıştır. Maktüller, keyfi olarak meraları sahiplenerek, hem sanığa hem başkalarına, hayvan otlatacak alan yada mera bırakmamıştır. Dolayısıyla haksız zeminde olan maktüllerdir. Fakat mahkemenin şu tespiti doğrudur. Maktülleler, sanığın yanına gelmişlerdir. Maktüllerin aracının olay yerinde olması, çeşmenin ise olay yerine katılan A.'nin beyanına göre 600 metre oluşu dikkate alındığında, maktüllerin sanığın yanına geldikleri açıktır. Katılan A. çeşmenin olay yerine uzaklığı 600 metre dese de, sanık bunun 1-2 km olduğunu söylemiştir. Ayrıca sanık çeşmenin, maktüllerin yaylasına çok yanık olduğunu söylemiştir. Yani maktüllerin sanığın yanına gelmesi için bir sebep yoktur. Keşif yapılsa tüm bunlar daha net anlaşılacaktı. Fakat katılan vekili de, bizde talep etmemize rağmen, keşif talebi mahkemece reddedilmiş olup buda bir eksikliktir.
- Mahkemenin gerekçesinde, maktüller sanığı öldürmek için gelse, sanığı, kendilerini riske atmadan ve araçtan inmeden, silahla öldürebilecekleri belirtilmiştir. Evet, maktüller sanığı öldürmek için değil, daha önce yaptıkları gibi eziyet etmek, tehdit etmek için gelmişlerdir. Video çekmekteki amaçları da budur. Bu şekilde insanları sindirmektedirler. Fakat sanık, hiç bir haksız eylemi yokken ve haklı iken, neden maktüllerin eziyetlerine, tehditlerine katlanmak zorunda kalsın. Taki ellerinde silah ve sopalar bulunan maktüllerin, sanığın kendini korumak için vereceği karşılık neticesinde, olay sırasında sanığı öldürmeyeceklerinin bir garantisi yoktur. Sanığın iki kişiye karşı kendini koruyabilmesi de mümkün değildir. Taki sanığın, sırtındaki av tüfeğinden başka kendini koruması için, sopa, bıçak ve benzeri bir imkanı da yoktur. Olsa bile karşı taraf hem silahlı, hem iki kişidir. Dolayısıyla sanık çaresizlik sonucu ateş etmiş olup, olay tereddütsüz olarak meşru müdafaadır.
- Mahkemenin gerekçeli kararında, maktüllerin cesetleri ile araba arasında 10 metre mesafe bulunması sebebiyle, sanığın, araçtan inerek maktülleri kovaladığı iddiasının doğru olmadığı belirtilmiş ise de, sanık zaten maktüllerin araçtan inerek değil, araçla kendisini kovaladıklarını beyan etmiştir. Bu da gerekçeli karardaki bir başka yanlıştır.
- Mahkemenin gerekçeli kararında, olay yerinde silah bulunmadığı belirtilmiş ise de, olay yerine gelen ilk kişiler olan, maktül yakınlarının, maktüllere ait cep telefonlarını bile olay yerinden almış olmaları, olay yerinde bulunan demir çubuk ve sopayı olay yerine kendilerinin getirdiğini söylemeleri gibi, maktüllerin haksız eylemlerini gizleme ve delil karartma niyetlerini açıkça ortaya koyan beyanlar karşısında, olay yerindeki maktüle ait silahları almayacaklarını düşünmek, adil karar verememektir. Gerekçeli kararda, olay yerine sonradan geldiği belirtilen tanık Y.'un olay yerinde silah veya tabanca görmediğini beyan ettiği belirtilse de, tanık Y. olay yerine olaydan 40 dakika sonra geldiğini, olayın şokuyla olay yerinde silah yada tabanca görüp görmediğini hatırlamadığını söylemiştir. Y. olay yerinde telefon, demir çubuk yada sopa gördüğünü de hatırlamadığını söylemiştir. Ama olay yerinde, demir çubuk ve sopa bulunduğu gibi, telefonlarda katılanlar tarafından alınmıştır. Ayrıca sanığın olayı hemen haber vermesi ve kaymakama anlatması, kaymakama anlatırken katılan F.'ın duyması ve katılan A.'yi araması, katılan A.'nin hemen olay yerine geldiği düşünüldüğünde, katılan A.'nin ve diğer katılanların, tanık gelene kadar, silahları aldığı ve gizlediği yada zaten yakın olan evlerine götürdüğü açıktır. Her ne kadar mahkeme gerekçesinde, katılanların, delil karartma amacı olsa, diğer delilleri de yok etmeye çalışacakları belirtilse de, katılanlar zaten diğer delilleri de yok etmeye çalışmış, telefonları almış, olay yerinde bulunan demir çubuk ve sopayı kendilerinin getirdiğini söylemişlerdir.
- Maktül O.'ın elinde swap izi çıkması, her ne kadar mahkemece, maktülün, kurşunun girdiği yere eliyle dokunması ile oluşmuş olabileceği şeklinde yorumlansa da, kriminal raporunda belirtildiği gibi, maktüle isabet eden atış, uzak atıştır. Bu atış sebebiyle, merminin girdiği yere dokunan maktülün, elinde swap izi oluşması mümkün değildir. Öyle bile olsa, mahkemenin bunun oluşup oluşamayacağı yönünde bilirkişi raporu alması gerekirdi. Taki uzmanlık raporunda, maktülden alınan swaplar üzerinde atış artığı tespit edilmiştir. Bu maktül O. da silah bulunduğunu ortaya koymaktadır. Maktül O., olay günü ateş etmemiş bile olsa, yakın zamanda atış yaptığı ve kendisinde silah bulunduğu açıktır. Ayrıca katılan A. ç.'nun olay yerinden aldığı silahla daha sonra yaralandığı ve o nedenle babasının cenazesine katılmadığı iddiası çok ciddi bir iddia olmasına rağmen araştırılmamış, katılana beden muayenesi yaptırılmamıştır.
- Yerel mahkemenin gerekçeli kararında, sanığın kovuşturma aşamasında gündeme getirdiği, köpeklerin kavga etmesi olayının yersiz olduğu belirtilmiş ise de, sanığın bu beyanının doğru olmadığı kabul edilse bile, bu durum, olayın meşru müdafaa olduğu gerçeğini değiştirmez. Zira mahkemenin de kabul ettiği gibi, sanığın yanına gelen maktüllerdir. İster köpek kavgası sebebiyle gelsinler, ister başka sebeple gelsinler sonuç değişmez. Hatta köpek kavgası iddiasının doğru olmaması sanığın lehinedir. Çünkü sanıkla aralarında zaten husumet bulunan katılanların, ellerinde demir çubuk ve silahla sanığın yanına gelmesi için bir sebep yoktur. Fakat maktüller daha önce yaptıkları gibi, hakaret ve tehdit etmek, eziyet etmek için sanığın yanana gelmişlerdir.
- Mahkeme kararının gerekçesinde, sanığın, tanık K.'e olaydan önce, "yine yayla zamanı yaklaştı bu bölgeye gelecekler, uyku uyuyamıyorum" dediği, 30 yıldır bölgede koyun otlatan sanığın, sonradan gelen maktülleri kabul edemediği ve bu şekilde husumet oluştuğu belirtilse de, maktüllerin husumetli olduğu tek kişi sanık değildir. Maktüller hakkında hem sanık, hem başkaları tarafından yapılmış şikayetler bulunmaktadır. Ayrıca maktül T.'in sabıka kaydı da bulunmaktadır. Müvekkilin ise sabıka kaydı olmadığı gibi, kendi halinde gariban bir insan olduğu tanıklar tarafından da belirtilmiştir. Hatta bu husus duruşmada bazı katılanlar tarafından dahi belirtilmiştir. Hal böyleyken husumetin kaynağının, sanık olmayıp, maktüllerin hak tanımaz kişilikleri olduğu açıktır. Sanığın olaydan önce, tanık kamil'e söylediği "yine yayla zamanı yaklaştı bu bölgeye gelecekler, uyku uyuyamıyorum" şeklindeki sözler, sanığın, maktüllerden ne kadar korktuğunu net şekilde ortaya koymasına rağmen, mahkemece, sanığın, maktüllerin yaylaya gelişini kabul edemediği şeklinde yorumlanması, mahkemenin adil karar veremediğini açıkça göstermektedir.
- Mahkemenin gerekçesinde, sanığın olaydan sonra konuştuğu tanık K.'in, maktül talip'in elinde pompalı tüfek bulunduğunu sanığın kendisine söylediğini, soruşturma aşamasındaki ifadesinde anlatmadığı belirtilmiş ise de yukarıda belirtiğimiz gibi, olayın meşru müdafaa olması için T.'in elinde silah bulunmasına gerek yoktur. O.'ın elinde tabanca bulunması olayın meşru müdafaa olması için yeterlidir. Sanık bütün ifadelerinde O.'ın elinde tabanca olduğunu söylediği gibi, sanığın olaydan sonra aradığı, tanık K. de tüm ifadelerinde sanığın olayı kendisine bu şekilde anlattığını söylemiştir. Yine sanığın olaydan sonra konuştuğu köy muhtarı da sanığın olayı kendisine bu şekilde anlattığını söylemiştir. Hatta köy muhtarı, jandarmadaki ifadesinde, sanığın, maktüllerin kendisini ellerinde silahlarla kovaladıklarını anlattığını söylemiştir. Sanık olayı, olayın hemen sonrasında kaymakama da anlatmıştır. Fakat kaymakam tanık olarak dinlenmemiştir. Sanığın kaymakam ile 5-6 dakika kadar konuştuğunu tanık K. söylemiştir. Olayın hemen akabinde, olayın ayrıntısı ile anlatıldığı en büyük mülki amir olan kaymakamın mutlaka tanık olarak dinlenmesi gerekirdi. Bu da büyük bir eksikliktir.
- Mahkemenin gerekçeli kararında, kaymakamın sanığa olay yerinden ayrılmamasını ve yaralılara yardım etmesini söylemesine rağmen, sanığın olay yerinden ayrıldığı, yaralılara yardım etmediği belirtilmiş olsa da, taraflar arasında husumet varken ve aralarında böyle bir olay gerçekleşmişken sanık korkmakta ve oradan uzaklaşmakta haklıdır. Zira orada beklemesi, maktül yakınlarının olay yerine gelmesi ile onların vereceği tepki düşünüldüğünde, olayın tesiri ile maktül yakınlarının da sanığı öldürmesi dahi ihtimal dahilindedir. Yeni bir olayın yaşanmaması açısından sanık doğrusunu yapmıştır. Sanık olaydan hemen sonra, tanık K. B. aramış ve olayı anlatmıştır. Mahkeme gerekçesinde, tanık K.'in, sanığın kendisine ambulans çağır demediğini, ambulans çağırmanın, tanığın kendisinin aklına geldiğinini ifade ettiği belirtilmiş ise de, tanık K. B., jandarmadaki ifadesinde sanığın kendisini aradığını, olayı anlattığını maktüllerin yaralı olduğunu söylediğini, biran önce gerekli yerlere bilgi ver, ilgilensinler dediğini, sanığa kaymakamın yanında olduğunu söylediğini, telefonu kaymakama verdiğini söylemiştir. Sanık, tanıktan ilgili yerlere haber vermesini istemiş ve olayı kaymakama anlatmışken ve kaymakamın ambulans göndereceği açık iken, mahkemenin yorumunun absürt olduğu açıktır.
- Mahkeme gerekçesinde, video kaydını canlı yayında izlediğini iddia eden tanığın beyanlarının tutarlı olmadığını belirtmiştir. Aleyhe olan bu hususu kabul etmemekle birlikte, sanık, savcılıkta maktül T.'in telefonla video çektiğini söylemiş, sulh ceza hakimliğinde, sorgu da ise, T. Ç..'nun elinde telefon gördüğünü muhtemelen video çektiğini söylemiştir. Yani sanık, hiç bir ifadesinde maktülün canlı yayın yaptığını söylememiştir. Zaten, sanık maktülün canlı yayın yapıp yapmadığını bilemez. Bu nedenle tanığın bu beyanının tutarsızlığı sanık aleyhine yorumlanamaz.
- Katılanlar, olayın öncesinde, sanığın maktülleri ve kendilerini tehdit ettiğini, çobanlarını tehdit ettiğini, çobanlarına ateş ettiğini söylemişler fakat özellikle jandarmadaki ifadelerinde çobanın ismini dahi bilmediklerini, zaten geçiçi çalıştığını, olaydan iki üç gün sonra kaçıp gittiğini söylemişlerdir. Sanığın ifadesine göre de bu çoban, matkül T.'in sanığı tehdit olayına şahit olmuştur. Katılanların çobanın ismini dahi bilmediklerini söylemeleri, çobanın geçiçi çalıştığını söylemeleri, tanık olarak dinlenmesini istememelerindendir. Eğer lehlerine tanık olacak olsa çobanı bulmak onlar için hiç zor olmayacaktır. Bu çobanın illaki bir telefonu vardır. Bu şekilde ona ulaşabileceklerdir. Fakat katılanlar çobanın tanık olmasını özellikle istememişlerdir. Bu istek ifadelerinden net olarak anlaşılmaktadır. İşte katılanlar aleyhine olan delilleri böyle karartmışlardır. Mahkeme ve savcılığın da, bu tanığı bulması ve dinlemesi gerekirdi. Bu mahkeme için zor değildir. Fakat bu da yapılmamıştır. Buda bir eksikliktir. Ayrıca katılanlar sanığın maktülleri ve kendilerini tehdit ettiğini söylemelerine rağmen sanık hakkında yapılmış bir şikayet başvurusu yoktur. Fakat maktüller hakkında hem sanık hem başka kişiler tarafından yapılmış şikayetler bulunmaktadır. Özellikle tanık S. Ş. anlattığı üzere maktüllerin kendisini tehdit ve hakaretlerini videoya almış ve bunu polise de sunmuştur.
- Mahkeme gerekçesinde, savunma makamı tarafından, sanığın çok iyi, kimseyle derdi olmayan, katılan ve ailesinin ise, kavgacı, saldırgan ve sevilmeyen insanlar olarak gösterilmeye çalışıldığı, öyle bile olsa bunun sanığa katılanları öldürme hakkı vermeyeceği belirtilse de, maktüllerin bu yapıda oldukları, tanık beyanları ve haklarında yapılan şikayetler ile açıkça ortadadır. Tanık S. Ş.'ın beyan ettiği gibi, S. Ş. ve oğlu, maktüllerden şikayetçi olmasına rağmen, maktüller tehdit ve hakaret eylemlerinden vazgeçmemiş, maktüller hakkında uzaklaştırma kararı verilmesine rağmen, maktüllerin S. Ş.'a yönelik tehditleri 20 gün devam etmiştir. Asıl mahkemenin bunu kabul etmemesinin sebebi, olayda iki kişinin ölmüş olması sebebiyle, çeşitli kaygılarla, beraat kararı vermeye cesaret edememesidir. Maktüllerin, kavgacı ve saldırgan insanlar olması, elbette sanığa maktülleri öldürme hakkı vermez. Fakat bu husus, sanığın maktüllerden korkmakta ve kendini korumak istemekte haklı olduğunu gösterir. Taki olayın hemen öncesindeki günlerde, maktüllerin, hem sanığa hem başkalarına yönelik devam eden tehditleri ve saldırgan tutumları sanığın korkmakta ve maktüllerin kendisine zarar vereceğini düşünmekte ne kadar haklı olduğunu göstermektedir. Taki, normal bir olayda, bir cinayet zanlısı lehine, doğru bir olayı anlatmak gerekse bile, insanlar tanıklık yapmaya çekinir. Burada pek çok tanık maktüllerin kavgacı ve saldırgan kişiliklere sahip olduğunu söylemişlerdir. Bu, sanığın haklılığının ve masumiyetinin ifade edilmesi için gösterilen vicdani bir toplum refleksidir. Fakat mahkeme, görevi olduğu halde, vatandaşlar kadar cesur olamamış ve adil kararı vermeye cesaret edememiştir. Sonra da kendi cesaretsizliğini ifade etmek yerine, sanığın mübarek bir günde hayatlarına son verdiği maktülleri, kötü göstermeye çalıştığını belirten absürt gerekçeler yazmıştır.
- Olay günü müvekkilin hiç bir tahrik edici eylemi olmadığı gibi, yukarıda anlattığımz üzere, bulunduğu yer de, maktüllerin hayvan otlattığı yer değildir. A. Ç. bunu açıkça ifade etmiştir. Yani sanık haksız bir eylem içinde değildir. Maktüllerin ise olay öncesinde, hem sanığa hem başkalarına hakaret ve tehditleri sürekli olarak devam etmiştir. Yukarıda, duruşmadaki beyanlarını aktardığımız tanık H. ve tanık S. Ş.'ın beyanları, müvekkilin korkmakta ve kendini korumak istemekte ne kadar haklı olduğunu, maktüllerin saldırgan tavırlarının sürekli devam ettiğini göstermektedir. Olay günü maktüllerin, araçla sanığı kovalamaları, iki kişi oldukları halde silah, sopa ve demir çubukla müvekkilin üzerine gelmeleri, sanık açısından yakın ve büyük bir tehlikenin olduğunu göstermektedir. Sanığın ise, kendini maktüllere karşı korumak için tek imkanı sırtındaki av tüfeğidir. Sadece maktül O. da silah olduğu kabul edildiğinde bile, sanığın maktüllere karşı eyleminin orantılı meşru müdafaa olduğu açıktır. Çünkü ayağına bile ateş etmesi halinde O.'ın tabanca ile kendisini vuracağı açıktır. Sanığın önce T.'e ateş etmesinin sebebi ise kendisine doğru, önde gelenin o olmasıdır. Ayrıca HAK, HAKSIZLIĞA BOYUN EĞMEMELİDİR. Maktullerin hak tanımaz kişilikleri, tehditleri ve insanları yıldırmaları karşısında, müvekkil karşı karşıya kaldığı tehlikeye boyun eğmek zorunda değildir. Haksız zeminde olan, yaptığını ölçüp biçmezken ve bunun kaygısını taşımadan pervasızca yaparken, haklı olan kişinin vereceği her karşılık için orantılılık ve dikkat yükümlülüğü en ağır şekilde uygulanamaz. Olay da müvekkil can tehdidi altında kalmış olup, karşı taraf iki kişidir. Müvekkil haklı olmasına rağmen, hayatını kaybetmesi ihtimal dahilindedir. Kimse buna katlanmaya canını feda etmeye zorlanamaz. Hele ki haksızlık karşısında, haklı olmasına rağmen buna katlanmaya hiç zorlanamaz. Ayrıca, sanık sadece can tehdidine değil, kendisine yönelen hakaret, tehdit, ve eziyete de katlanmak zorunda da değildir. Tanık H.'ın anlattığı olay gibi, bir olayın tekrarına sanık katlanmak zorunda olmayıp böyle bir tehlikeye karşı kendini korumakta haklıdır. Kaldı ki, sanığın yalnız olması ve maktüllerin ölüm tehditleri karşısında, sanığın daha büyük bir tehlike ile karşı karşıya olduğu da açıktır. Bütün bu nedenlerle olay meşru müdafaadır.
- Olayın akabinde, katılanlar tarafından, olay yerinden telefonların alınması, olay yerinde bulunan demir çubuk ve sopanın katılanlar tarafından getirildiğinin söylenmesi, olayın öncesindeki olaylara şahit olan ve hatta dava konusu olaya da şahit olmuş olma ihtimali bulunan, Afgan asıllı çobanın ismini dahi bilmediklerini söylemeleri, ismini ve telefonunu savcılığa bildirmemeleri, katılanların sanık lehine olan delilleri kararttığını açıkça göstermektedir. Olay yerinden silahların alındığa dair açık deliller de dikkate alındığında, olay tamamen sanığın anlattığı gibi olup, net olarak meşru müdafaadır.
- Mahkemenin sanığın aleyhine yaptığı değerlendirmeler çok zorlama, olup, hepsi yorum niteliğinde ve ihtimalli olarak ifade edilmiştir. Fakat sanığın lehine çok daha kuvvetli ve sübut bulmuş deliller hiç değerlendirilmemiştir. Mahkeme adeta, siz ne kadar haklı olursanız olun, beraat kararı veremem şeklinde bir gerekçe yazmıştır. Mahkemenin gerekçesi aslında, sanığa beraat kararı verilmesi gerektiğinin gerekçesidir. Mahkeme beraat kararı verse idi, gerekçe yazmakta bu kadar zorlanmayacak ve ayrıca adaleti tesis etmiş olacaktı. Aslında mahkeme de sanığın haklı olduğunu, olayın meşru müdafaa olduğunu bilmektedir. Yazdığı gerekçelere kendinin de inanmadığı, okunulduğunda hissedilmektedir. Fakat yukarıda ifade ettiğimiz gibi, iki kişinin ölmüş olması sebebiyle, toplumsal tepki korkusu, idari soruşturma korkusu ve buna benzer çekincelerle, adaletin gereği olan beraat kararını vermeye cesaret edememiştir. İstinaf mahkemesi ise suya sabuna dokunmadan kararı onamayı tercih etmiştir. Fakat kararın hatalı olduğu açık ve nettir.
NETİCE VE TALEP:
Gerek yukarıda izah edilen sebeplerle gerek yargılama aşamasında ifade ettiğimiz sebeplerle DURUŞMALI OLARAK YAPILACAK TEMYİZ İNCELEMESİ SONUCUNDA, hatalı olarak verilen yerel mahkeme kararının ve bu kararın onanmasına ilişkin istinaf mahkemesi karanının bozulmasına, öncelikle müvekkilimizin beraatine, yüksek mahkemenin aksi kaanaatte olması halinde yukarıda ve yargılama aşamasında dile getirdiğimiz eksikliklerin tamamlanması ve akabinde müvekkilin hakkına beraat kararı verilmek üzere dosyanın yerel mahkemeye gönderilmesini talep ederiz. 20.11.2021.
Av. Orhan Tuğrul Sanık E. T. müdafii
Yorumlar
Yorum Gönder